( Makaleyi okumak değil, dinlemek isterseniz videoya tıklayabilirsiniz.)
Başlığı öyle bir atmışım ki, sanki bilinçli bir niyetle kötüye kullanılan rütbe ve ayrıcalıktan bahsedeceğim gibi bir algı yaratmış olabilirim.
Zaman zaman kişinin niyeti, bilinçli olarak rütbesinin gücünü kullanmak ve belki de bu güçle birine ayrıcalık tanımak olabilir. Çoğu zamansa rütbemizden gelen gücümüzü farkında olmadan üstümüzde ağrılık yapan sorumluluk duygumuzun da etkisi ile karar almada, süreçleri yönlendirmede başkalarına üstünlük kurmak için kullanıyor olabiliriz. Ya da daha zayıf olduğunu, daha desteklenme ihtiyacı olduğunu düşündüğümüz (belki de “varsaydığımız”) birini destekleme niyetimiz de organizasyonlarda, takımlarda ya da ilişkilerimizde “birine ayrıcalık tanıyor” olarak algılanabilir.
Gelin iş yaşamına geçmeden önce, aile ilişkilerden örnek verelim. 2 ya da daha çok çocuğu olan birçok ailenin yaşadığı ve çok da normal kabul edilen bir olgu “kardeş kıskançlığı” dır. İlgi ve sevgi kaynağı anne, babanın ilgisini daha fazla çekme ihtiyacı, belli yaş dönemlerindeki “ben olma, kararlarını kendi verme, büyüdüğünü hissetme” gibi gelişimsel ihtiyaçlarla da birleşince bu olgu daha da tetiklenebilir.
Kendim de dahil, birçok anne ve/veya babanın düşebildiği bir tuzak ise küçük çocuklarını koruma, büyük çocuklarına zamanında gösterdikleri ilgiyi, anlayışı, toleransı küçük çocuklarına da gösterip adil olma ihtiyacının bazı bilinçsiz seçilen davranışlara yol açması. Bu davranışlar zaman zaman büyük çocuk tarafından anne ve/veya babanın küçük kardeşini kayırdığını, ayrıcalık gösterdiğini düşünmesine sebep olabilir.

Öyle çok atla deve şeyler de yapması gerekmez anne ya da babanın. Şu konuşmaların geçtiği durumları bir hayal edelim:
- “Kızım ne olacak, kardeşin oturuversin o koltuğa”,
- “Oğlum zaten tüm yarışlarda sen onu geçersin, ne olacak yeniliversen bu oyunda”
- “Yavrum, uykusu geldiği için mızı yapıyor kardeşin, kişisel alma sen, hadi alttan al benim güzek kuzum”
- “Sen bebekken ben tehlikeli olmayan her şeyi sen merak ediyorsun diye sana vermeye çalışırdım. Zarar veremez zaten, ne olur şu oyuncağına kısa bir bakıverse, zaten şu anda oynamıyorsun”
gibi gibi. Listeyi benzer konuşmalarla çokça uzatmak mümkün.
Eğer bu ve benzer konuşmalar, davranışlar aile içinde, çocuklar arasında bir “öc alma” ihtiyacını ortaya çıkarmıyor ise, yani işler kontrol altında ise sorun yok, devam edin.

Fakat, bu davranışlar dolayısı ile çocuklardan biri, kardeşine karşı bile bile, onun canını yakma, üzme niyeti ile davranıyorsa, yani “öc alma ihtiyacı” hissediyorsa, niyetiniz bu olmasa bile buna sebebiyet vermiş olabileceğinizi kabul etmek ve bu durumu ortadan kaldırmak için nasıl bir davranış değişikliğine gitmeniz gerektiğini düşünmenizin zamanı gelmiş demektir. İlk önce de öc alma duygusu yaşayan çocuğunuzun bu duygusunu normalleştirip neden olmuş olabileceğini düşündüğünüzü ve tüm bunlarla sizin hissetiğinizi paylaşmaktan başlayarak belki. Yani onu tüm şefkatiniz ile önce kendinizi sonra da onu kucaklayarak…
İstemeden çok sevdiğimiz aile üyelerimiz, hatta çocuklarımızda bile böyle bir etki bırakma ihtimalimiz varsa, düşünün bir de organizasyonlar, takımlar içinde tüm iyi niyetimize rağmen, nasıl algılara sebebiyet verebileceğimizi ve kurumsal hayattaki “öc alma” duygusunun, ihtiyacının iş ilişkilerini, iş verimini nasıl düşürebileceğini…
Değişim ve gelişim farkında olmakla, aynaya filtresiz bakmak ile başlar. Takım koçluğu, bireysel koçluk ve mentörlükler kendinize, takımınıza ve ilişkilerinize dair aynan tutar ve istediğiniz değişim, gelişim yolunda size yoldaşlık eder.
Görüşmek dileği ile,
Saygı ve sevgilerimle.
Şebnem Gürün Özeren
Comments